9 Mayıs 2015 Cumartesi

"Takıntı Savaşları"

Ne fena bir huydur şu takıntı!

Huy sahibine de, etrafındakilere de zehir eder hayatı bazen!

Geçmişe dayalı travmatik olay sonucu oluşan takıntılardan bahsetmiyorum elbet…

Ama bazı takıntılar var ki büyür, büyür, dipsiz bir kuyuya dönüşüverir adeta…

Nasıl mı?

Diyelim ki taktın kafanı sana ağır sıkıntı yaşatan olayı veya kişiyi…

O takıntının atakları vardır ya, o atak hiç beklemediğin bir anda kapını çaldığı an ki,

bu kapı, bir laf, bir tavır veya bir yer hatta bir eşya bile olabilir… İşte o zaman dipsiz kuyunun başına geldin demektir. Düşersen eğer içine, sonu yoktur… Her şey, herkes, her yer sebep doğurmaya başlar sana!

Kilitler kapatırsın kendini etrafa sosyal hayata… Ama gene devam eder gider…

Verdiği sinir ayrıdır…

Üzüntü ve çöküntü zaten artısıdır!

Çözümü ise!

Takıntınla ilgili sana, ne, kim ve neresi sıkıntı yaratıyorsa git üstüne… Belki o konuyla alakasının hiç olmadığını görecek ve ciğerlerindeki sonsuz yangının hararetine ilk suyu dökeceksin! Hem de buzlu sudur bu!

Sonra, o takıntını atağı geldiği an dikkatini başka yöne ver! O atağın seni mahv edecek ve etrafa rezil bile edecek bir düşman olduğunu hatırlayarak! Ki bu takıntıyı sana silah olarak kullanmak için yaklaşan düşmanlarının bile elindeki malzeme tükenmiş olacak!

Eğer bu takıntı bir şahıs ise ve yıkık bir aşkın kahramanı ise ve elinden olmayan sebeplerden veya zorlamalardan dolayı seni terk etmiş biri değilse, o zaman o zaten sana zamanında edeceğini etmiş olduğunu bil… Aşk acısı zor iyileşen bir yaradır. ama mutlaka iyileşecektir. Eğer mecbur bırakılıp seni terk ettiyse günahını alma!

Israrla birini haksız yere mahv etme ve çaresiz bırakarak ayağınıza düşürme takıntısı varsa eğer?…

Mutlaka doktora gidin ya da yok olun!...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder